Bir tarikata mensup olsun veya olmasın bütün Müslümanlarca çok geniş kabul gören ve sık sık okunan Salât-ı Meşîşiyye adlı salavât-ı şerif, Şazeli tarikatının pîri Ebu'l-Hasan eş-Şazeli'nin (ö.1258) mürşidi Şeyh Abdüsselam b. Meşîş'e (ö.1228) aittir.
Bu salavat başka tarikatların şeyhlerince kendi dervişlerine günlük görev olarak verilmiş ve tarikat mensubu olmayanlarca da "sevab için" okunagelmiştir.
İstanbul'da Ramazan ve kandil gecelerinde, sünnet, nişan, düğün, doğum gibi günlük vesilelerle ve bazı tarikatlarda hilafet törenlerinde topluca Salat-ı Meşişiyye ve Delail-i hayrat okunmuştur.
Kaynak:
Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul: İnsan yay. 2. bs. 2004, s. 610
İbn Meşîş, daha çok salavâtıyla tanınır. Bu salavât gerek ifadesindeki berraklık ve gerekse taşıdığı manalar açısından, hemen bütün İslâm dünyasında tanınan ve okunan bir klasiktir.
Hüseyin Vassâf (1872-1929) bu salavât için “kalîlü’l-lafz, kesîrü’l-ma’nâ bir salavât-ı şerifedir, hakâyık-ı tevhîdi câmi’ bir hazîne-i tevhîddir” der. (Sefine-i Evliya, c. 3, s. 20) Yani sözce az ama anlamca çok, üstelik tevhidin hakikatlerini içeren başlı başlına bir hazinedir.
Salavâtı şerh edenlerin de ittifakla vurguladıkları husus, İbn Meşîş salavâtının insanı hayrete sevk eden bir üslubu bulunduğu, bu üslubun beşerî, yani mülk âlemine ait cüz’î manaların değil, eşyanın hakikatine, yani melekût âlemine ait küllî manaların bir ifadesi olduğudur.
Tasavvuf kültüründe ilham mahsulü sayılan ve bundan kuşku duyulmayan İbn Meşîş salavâtının, insanın hakikate ehil olması yolunda mühim bir seviyeye işaret ettiği, insanı ruhen geliştirdiği ve insanın manevî yükselişine her yönden katkı sağladığı kabul edilir. Çünkü salavât câmi’dir, yani tasavvufun amaç edindiklerini kapsar ve insanın hakikat uğruna ifade edebileceklerini en güzel şekilde dile getirir.
Salavâtı şerh edenlerden Harrûbî, herkesin Hz. Peygamber’e hitap edişi ve ona kulak verişinin Hz. Peygamber’e has kılınmış hususlara marifeti ve yakınlığı nisbetinde olduğunu söyler: Öyleyse İbn Meşîş’in Hz. Peygamber’e hitabı, salavâttaki ibarelerin ihtiva ettiği yüce hakikatlerden ötürü onu marifette makamının yüksekliğinin, ona muhabbette doğruluk ve samimiyetinin, ona kavuşma ve yakınlıktaki yetkinliğinin bir ifadesi sayılır. Harrûbî diyor; “Ömrüme yemin olsun ki bu salavât Hz. Peygamber’in sahip bulunduğu ve ifadesi kabil olmayan hakikatlerin incelikli bir anlatımıdır, hayret verici sırlar ve garip manalar bu salavâtta dile gelmişlerdir.”
Salavâtın her gün sabah ve akşam namazlarından sonra birer defa yada her gün akşam ve yatsı namazlarından sonra üçer defa okunması, üzerinde tefekkür edilmesi, bir hacet varsa salavât okunurken hatıra getirilmesi önemli görülmüştür. Bununla birlikte manevî eğitimin veya kişinin bulunduğu mertebenin şartlarına göre okunma biçimleri de vardır. (Bkz. Nebhânî, Efdalü’s-Salavât, s. 63)
Salavâtın şarihlerinden Lâlezârî, bu salavâtın ahlakî güzelliklere erişmek için büyük bir vesile olduğunu, feyiz ve bereketlere erdirdiğini özellikle vurgular.
http://zerre-miskal.blogspot.com.tr/2013/06/abdusselam-ibn-i-mesis-ve-salavat-1.html