İhvan-ı Müslimin teşkilatının kurucusu Mısırlı fikir ve mücadele adamı Hasan el-Benna (1906-1949), 14 Ekim 1906'da Mısır'ın Buhayre vilayetine bağlı Mahmudiye kasabasında doğdu. Dinî ve ilmî yönden köklü bir aileye mensuptur. Babası Ahmed b. Abdurrahman el-Benna hadis alimi idi. Hadis konusunda bizzat kendisinin yazdığı eserleri vardır. İlmî bir yuvada büyüyen Benna ilim, takva ve zühd atmosferinde çok güzel yetişmişti. 14 yaşında, girdiği ilköğretmen okulunda okurken tasavvufla tanıştı ve Şazelî Tarikatı’nın Hassafiye koluna intisap etti. İhvan-ı Müslimîn kurulunca düşünce farklılığından şeyhi ile anlaşmazlığa düşerek tarikattan ayrıldı.
Hasan el-Benna Şazeliyye tarikatı ile irtibatı konusunda şöyle diyor:
"Demenhur'daki ve Öğretmenokulu'ndaki günlerim, tasavvufi duygulara ve ibadete gömüldüğüm günlerdi. Denildiğine göre insan hayatı birtakım dönemlere ayrılırmış. Bu dönemlerden biri de benim geçirdiğim, ömrümün Mısır Devrimi'ni izleyen ve 1920'de başlayıp 1923'te sonar eren dönemidir. Bu dönem, 14-17 yaşlarım arasına rastlar. Bu, ibadete ve tasavvufa daldığım bir dönemdi. (...) Demenhur'a geldiğimde, Hassafiyye tarikatının [Şazeliliğin bir kolu] düşünceleriyle dolup taşıyordum. Zaten Demenhur, tarikatın ilk şeyhi olan Seyyid Haseneyn el-Hassafi'nin [1848-1910] asıl kaldığı yerdi." (s. 44)
“Devam ettiğim küçük mescitte Hassafiyye tarikatına bağlı kişileri görmüştüm. Her gece yatsı namazından sonra Allah’ı zikrediyorlardı. Akşam ile yatsı arasında Şeyh Muhammed Zehran’ın derslerine ısrarla devam etmekte iken, uyumlu sesleriyle, güzel nağmeleriyle, taşkın ruhaniyetleriyle, zikreden bu yaşlı faziletlilerin ve salih gençlerin hoşgörüsüyle, onlarla beraber Allah’ı zikretmek için meclislerine katılan gençlere gösterdikleri alçakgönüllülükleriyle zikir halkaları beni kendisine çekiyordu. Sonunda bu meclislere, bu halkalara devam etmeye başladım. (s. 29)
Benimle bu tarikatın genç bağlıları arasındaki yakınlık her geçen gün daha da pekişiyordu. Bu tarikatın bağlıları arasında Şeyh Şelebi er-Reccâl, Şeyh Mahmud Ebu Şûşe ve Şeyh Seyyid Osman gibi ileri gelenler de vardı. Zikir halkasına katılanlar arasında yaşça bana en yakın olan salih gençler ise Muhammed ed-Dimyatî, Sâvî es-Sâvî, Abdülmüteal Senkel gibi beylerdi. Halen İhvanu'l-Müslimin yöneticisi Ahmed es-Sükkerî ile ilk karşılaşmam da bu hayırlı toplantıların birisi sırasında olmuştu. Bu karşılaşmanın her ikimizinde hayatında büyük bir etkisi olmuştur. İşte o zamandan bu yana Şeyh el-Hassâfî'nin adı sık sık kulağıma geliyordu. Böylece sevgisi kalbime doğdu, onu görmek ve onunla birlikte bulunmak arzusu bende yerleşti. Sabah ve akşam Razûkiyye adını taşıyan zikir ve duaları devamlı etmeye başladım. Babamın bu zikir ve dualara dair özlü bir risale yazması nedeniyle, bunlar benim daha da hoşuma gitmeye başlamıştı. Babam yazdığı bu risalesinde, bu zikir ve duaların hemen hepsinin sahih hadislerden oluştuğunu belirtiyor ve bu risalesine "Tenvîru'l-Efideti'z-Zekiyyeh bi Edille Ezkâri'r-Rezzûkiyyeh" adını vermişti. Bu zikir ve dualar sabah-akşam tekrarlanan Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinden ve hadis kitaplarında yer alan bir takım dualardan başka bir şey değildi. Bu zikir ve dualar arasında, anlaşılmayan birtakım sözler vea felsefi bazı terkipler veya duaya benzemeyen bir takım laflar yer almıyordu. (s. 29-30)
O sırlarda tarikatın ilk şeyhi ve şimdiki şeyhi olan Abdulvahhab el-Hassafi'nin babası Haseneyn el-Hassafi'nin menkıbelerine dair el-Menhelu's-Sâfî adlı eser elime geçti. Bu zat ben 4 yaşındayken, perşembe gününe rastlayan 17 Cemaziyelahir 1328 tarihinde vefat etmiş. (s.30)
Demenhur'daki ilköğretmen okuluna kaydoluncaya kadar Şeyh'e [Şeyh Haseneyn el-Hassafi] bağlılığım kalbi olarak devam etmekteydi. (...) Demenhur'da bulunan Hassafiyye tarikatına bağlı kardeşlerle beraber oturup kalkıyor, her gece Tevbe Mescidi'nde onlarla birlikte olmaya gayret gösteriyordum. (...) Bu ana kadar tarikata girmek üzere kimseye biatta bulunmamıştım ve onların ıstılahlarıyla ifade edecek olursak, henüz bir muhib idim.
Seyyid Abdulvahhab Demenhur'a gelince hemen bana bildirdiler. Bu haber beni oldukça sevindirmişti. Hemen Şeyh Bisyûnî'ye gidip beni şeyhin huzuruna çıkarmasını rica ettim. O da isteğimi yerine getirdi. Eğer yanılmıyorsam şeyhle karşılaşmam 4 Ramazan 1341 tarihinde ikindi namazından sonra gerçekleşmişti. Şâzelî tarikatının Hassafiyye koluna intisap ettiğim ve ondan vird ve vazifelerini aldığım tarih olan o gün, pazar gününe rastlamaktaydı.
Seyyid Abdulvahhab'ı bize dokunan hizmetleri dolayısıyla Allah en güzel bir şekilde mükafatlandırsın derim. Onun sohbetinden çok büyük ölçüde yararlanmışımdır. Ben gerek dini yaşayışında, gerekse bir tarikat şeyhi olarak, onun hakkında hayrından başka bir şey işitmiş değilim. Kişiliğiyle, irşadıyla ve mesleğiyle, oldukça güzel bir takım nitelikleriyle ayrı bir özelliğe sahip bulunuyordu. (s. 36-37)
İhvanu'l-Müslimin Cemiyeti kurulup yaygınlık kazanıncaya kadar şeyhimiz Abdulvahhab ile olan ilişkilerimiz en güzel ve olumlu şekliyle devam etti. İhvanu'l-Müslimin konusunda onun bir görüşü, bizim de ayrı bir görüşümüz vardı. Herkes görüşünün gereğini yaptı. Samimi ve seven bi müridin, âlim, âmil, takva sahibi, öğüt verip öğüdünü ihlasla yerine getirmiş, irşadını en güzel bir şekilde gerçekleştirmiş olan bir şeyhe duyduğu bağlılığı şu ana kadar ona karşı duymaktayım. Allah, bize yaptığı bu hizmetleri dolayısıyla onu en iyi bir şekilde mükafatlandırsın, derim.” (s.39)
Kaynak:
Şehid İmam Hasan el-Benna, Hatıralarım (Müslüman Kardeşler), çev. M. Beşir Eryarsoy, Osman Arpaçukuru, İstanbul, Beka Yayınları, 2007, s. 29-45
Hasan el-Benna'nın hayatı ve düşünceleri hakkında bkz. İbrahim el-Beyyûmî Ganim, "Hasan el-Benna", TDVİA, İstanbul 1997, Cilt: 16, s. 307-310
MISIR'DAKİ İHVÂN-ı MÜSLİMİN HAREKETİNİN TOHUMUNDA ŞÂZELİYYE ETKİSİ
Haseneyn el-Hisâfî (1848-1910) Şâzeliyye’nin Mısır’daki bir kolu olan Hisâfiyye’nin kurucusudur.
Hisâfî 1872 yılında hac için gittiği Mekke’de Şâzeliyye şeyhi Muhammed el-Fâsî’ye intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamlayıp icâzet aldı. Mısır’a döndükten sonra Ticâniyye ve Halvetiyye gibi diğer tarikatlardan da icâzet alan Hisâfî kısa zamanda bölgede çok sayıda mürid edindi.
1910 yılında ölümü üzerine tarikat oğlu ve halifesi Muhammed Abdülvehhâb (ö. 1949) tarafından devam ettirildi. Demenhûr’da defnedilen Hisâfî’nin türbesi bugün bir ziyaret yeridir.
Hisâfî’nin Mahmûdiye şehrindeki halifesi Ahmed Sükkerî’nin İslâm ahlâkını yaymak ve şehirdeki Hıristiyan misyonerlerin faaliyetlerine engel olmak amacıyla kurduğu el-Cem‘iyyetü’l-Hisâfiyyetü’l-hayriyye daha sonra İHVÂN-ı MÜSLİMÎN teşkilâtının nüvesini teşkil etmiştir.
Rıza Kurtuluş, “Hisâfî” maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 18, s. 125
Üstad Hasan el-Benna, tasavvufa ve ibadete düşkün olmanın, Allah/İslam yolunda mücadeleye engel olmayacağını bizlere kanıtlamıştır.
(Öncü Şahsiyetler, Genç Düşünce Yayınları, İstanbul, 2015, s. 79)